ATATÜRK CUMHURİYETİ
  ATATÜRK'ÜN VECİZ SÖZLERİ - 1
 

ATATÜRK’ÜN ORDU VE ASKERLİK İLE İLGİLİ VECİZ SÖZLERİ

 

·        ·        ·        Ben  Türk  Ordusunun   yabancısı   bir   adam   değilim;  ben  ordu   ile   küçük  rütbelerden  beri  içten  teması  olan  bir  askerim. Ben,   hadiselerin  akışı   ile  ordunun  içinde  subay,   nihayet  komutan  olarak    görmüş   ve  kanaatime  göre  başarılı  olmuş  bir   komutanım. Türk   Ordusunun,   onun  faziletini,  kıymetini  ve  bu  ordu  ile  neler  yapılabileceğini   bizim  kadar anlayan   az   olmuştur.  (1926, Ankara) (Falih Rıfkı ATAY,  Atatürk’ün Bana Anlattıkları, İstanbul, 1955, s.13)

 

 

·        ·        ·        Benim   ordularımızı  sevk   ettiğim  ve   yönelttiğim   hedefler, esasen   ordularımızın   her   erinin,    bütün  subaylarının   ve  komutanlarının   düşüncelerinin,   vicdanlarının,  azimlerinin, ideallerinin   yönelmiş  bulunduğu  hedefler  idi... Bütün  millete   hiç   tereddütsüz   ve gönül  rahatlığıyla  arz   edebilirim  ki, Cumhuriyet   Orduları    cumhuriyeti  ve   kutsal   topraklarını   güvenle  koruma  ve  savunma  kudretindedir  ve hazırdır. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. Ankara, 1952, s.170)

 

·        ·        ·        Orduyu   asıl   düşman  karşısında   görmek   lazımdır. Bunu  ise  bir  millete   herhangi  bir zamanda   gösterebilme   imkanı   yoktur. Bunu  muharebe  sahasında  görmek   fırsatını  bulabilecekler   azdır. Bunlardan  yoksun  bulunanlara,   millet  ordusunun  kuvvetini  kudretini,   göstermek için genellikle  bir  takım   göz   alıcı  hareketler,   askeri   usuller   kabul   edilmiştir. Bu  usuller  ve  bunların  gösterileri    bir  takım   göz  kamaştırıcı  ve  gönül   alıcı  görevlerdir. Bir ordu  esas  disiplinini   bu  gösteri  şekillerine  değil,  arazi   şartlarına   uydurması   mecburiyeti   anlaşıldığı  günden  beridir ki,  ordunun   eğitim  ve   öğretim  programlarının   gerçek   hareket   noktası   tespit  edilmiştir...Bu  çocuklar   asker   oldukları   zaman,  onların  muharebe   meydanlarında   başarılı   olmaları   için   lazım   olan   eğitim   ve   öğretime    özellikle   önem   vermeliyiz. (A. AFETİNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara, 1959, s.87)                                                                                                                  

 

·        ·        ·        Hiçbir  zaman saldırgan olmayı düşünmemiş  olan   ve   fakat   daima   haksız  taarruza uğrayacağını  hesabeden  bir  milletin  ordusu  olarak,  ordumuz   uzun  bir  seferden  sonra  hemen diğer  bir  sefere başlayacakmış gibi maddi  ve  manevi   yönden  hazır bulunmalıdır. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I,  Ankara, 1997. s. 351)

 

·        ·        ·        Yedek  subay  demek   bu milletin   zaten   aydın   sınıfına ,  eğitim   görmüş sınıfına  aldığı  vatan   evladı   demektir. Bu   vatan  evladı   ilim  ışığıyla   memlekete,  yerine  getirmeye  zorunlu  olduğu  hizmetten  başka,    vazifeden  başka,  bir de  orduya  giriyor. Düşmana  göğüs  gererek,  askerlik   vazifesini de  yerine getiriyor. Bunlar  ilim  ve bilgi sahibidirler. Memleket  bunlara  her zaman  muhtaçtır. Hele  ordu  içinde  muharebe  meydanlarında   bin  türlü  ölüm  mücadelesi  yaparak   tecrübe   kazanmış,  cürret  ve  cesaretlerine  dayanıklılık   vermiş  olan  bu  memleket  evlatları  tercihen,  en  yararlı  olabilecekleri  yerlerde  kullanılmalıdır. Bundan  dolayı  gerek  kahraman  ordumuzun    bütün  subayları  ve  gerek  onların   aralarındaki  yedek   subaylar  tamamen  emin  ve  rahat  olmalıdırlar  ve   millet  bunlara karşı vazifesini hakkıyla yapacaktır. (1923, İzmit) (Arı İNAN, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları,  Ankara, 1982,  s.123)

 

·        ·        ·        Askerlik  hayatını  öyle  bir  okul  haline  koymalıdır ki, hem  vatanı  savunabilecek  derecede  askerlik  sanatını  öğrensin  ve  hem de memleketine  döndüğü  zaman   bütün köy için ve köy  halkı  için ve hayatı için faydalı olabilecek şeyleri  öğrensin. (1923, İzmit) (Arı İNAN, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları,  Ankara, 1982,  s. 54)

 

·        ·        ·        Taarruz  ve  hücumda  kıtaların  sevk   ve  idaresinin  kontrol  altında  tutulması   sırasıyla,   bütün  kıta  komutanlarının   emirlerinin   ve nüfuzunun  etkili  olmasıyla  ve  bu  da   askerin  her  an kontrol  altında  tutulması  ile  mümkündür.(1916, Silvan) (ATATÜRK, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Ankara, 1968, s. 86)

 

·        ·        ·        Subay,   yalnız  askere  savaş  vasıtalarını  öğreten     ve  ona  harpteki   vazifesini   gösteren  bir  insan  değildir. O,  insani  ve milli hisleri de işler  ve  gereğinde   düşman  karşısında   silah  kadar  tehlikeli  bir  duruma  getirir. Bizim  askerimiz  kışlaya  işlenecek  bir ham  madde  olarak  gelir. Kışladan  ayrıldığı  zaman da  geldiğinden  çok farklı bir durumda ayrılır. Kazanmış, yükselmiş,  kuvvetlenmiş  olarak  evine  döner.  Kışla  bizde  sadece bir harp  öğretim  yeri  değil,  aynı  zamanda   bir  kültür   ocağı,  bir  sanat  okuludur. Ve  böyle  olmakla da  memlekete   yaptığı  hizmet  ölçülemeyecek  kadar   büyüktür. (E. Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, Ankara, 1981, s. 112)                                                                                                                                        

 

·        ·        ·        Asıl  sanat   eğitimi  yaptıracak    gerçek  öğretmen  yetiştiriciler,   birbirinden  yüksek  olan  komutanlardır. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit Ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara, 1981, s. 10)

                                                                                                                         

·        ·        ·        Kıtası  tamamen  emir ve  komutası  altında   bulunmayan  kıta  komutanı    hizmet  etmiyor  demektir. (1916, Silvan) (ATATÜRK, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Ankara, 1968, s. 91)

 

·        ·        ·        Komutanlar  kıtalarının   moral  durumlarını   bizzat   içlerine  girmek  suretiyle   anlamalı. Bu  şekilde   daha  güvenle   emir   verilebilir. Üst  rütbedekiler   emirlerinde   olanlarla  konuşmalı,  serbest  söz  söylemeye   alıştırılmalı. Bu  tutum   faydalı   ve  gereklidir. (1918, Viyana) (A. AFETİNAN, M. K .Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Ankara,1983. s.22)

 

·        ·        ·        Bir  kuvveti  meydana  getiren   insanlar,    genel   hayatları,   fikirleri,  hareket  serbestileri  ezilmemiş,  gürbüz, neşeli  erlerden  ve   subaylardan   oluşursa  böyle  bir  birlikte  bizzat   akıl  kullanarak  kendiliğinden     görme  özelliği  çok   fazla  görülür. (1918, İstanbul) (      M.K.ATATÜRK, Zabit Ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara,1981 s. 21-27)

 

·        ·        ·        Muharebe  için düşmanı  ordugahımızda  beklemek  olmaz,  onu   uzaktan  karşılamak  en iyisidir. Düşman az ise yetişebilenlerimiz onu durdurur veya püskürtür. Çok ise  bütün çarpışanlar   yetişinceye  kadar  düşmana  ateş  açarak   onun   hareketini   ağırlaştırır  ve  gerekirse  geri   çekiliriz . Fakat ileri gitmek,  beklemekten   iyidir. Hiçbir  şey  yapamazsak   düşmanı  görür,  kuvvetini anlar, meraktan  kurtuluruz. (1918, İstanbul) (M.K.ATATÜRK, Zabit Ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara,1981, s.21-28)

 

·        ·        ·        Son   asır   ordularını  oluşturan  personel,   eskiden   olduğu  gibi   hemen   hepsi   kendi   gönül   rızası   ile   askerlik  hizmetine  girenlerden   ibaret  olmayıp,   milletin  bütün  kişileri   askerlik   hizmeti   ile  yükümlü  tutulmuştur. Arzusu  olanda   olmayanda   askerlik   hizmetini   yapmaya  mecburdur. Bu  şekilde  kurulmuş olan  ordularda,  eski  zaman  ordularında  olduğu   gibi,  üstler   aşırı  derecedeki  insiyatifi    ölçülü  bir  sınıra   indirgemek,   onu  disiplin   ve   idare  altında  bulundurmak   düşüncelerinden  kurtulmuştur. Çünkü  bu günkü  ordularda  barışta  uzun  yıllar   uygulanan  sıkı  disiplin  bir  çoklarında  hareket  kabiliyetini kendiliğinden  boğuyor. Bu  sebeple bugünkü  üstler   astlarda  insiyatif  uyandırmak  için  onları  uyarmak özellikle, muharebede teşvik ve ümitlendirmek  mecburiyetindedirler...

 

·        ·        ·         Bir  orduyu  meydana  getiren  her  rütbe  sahibi,  genel  olarak  her  kişi,  yaşayan  bir  makinenin   canlı  organları,   parçalarıdır. Bu  makineyi  işleten  her   organı,   her  parçasını  harekete  geçiren  kuvvet   buharla   çalışan  motor  değildir. O  tahrik  vasıtası ordu  makinesini   meydana  getiren   yaşayan  organların   zihinleridir. Kuvvet  ve kanlarındaki   ruhtur. Zihinlerde  bilgi, muhakeme, idrak ve kavrama  olmazsa  makine  durur  ve  hiçbir  kuvvet  onu  işletemez. Böyle bir makinenin  çalıştırılabilmesi  için  herhangi  bir  veya  birkaç  makinistin   sanat  ustalığı  da  yeterli    ve  yararlı  olamaz. Çünkü  bu  durgun   beyinlerde  teşekkül  etmiş  kütleler,  taş,  demir  ve   odun  yığınlarından da   hareketsizdir. (1918, İstanbul) (M.K.ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal,  Ankara, 1981, s.25-26)

 

 

·        ·        ·        Ordunun vazifesi, vatanı çiğnemek isteyen düşmana karşı ayağa kalkmaktır.Bu kalkış, elbette, yerinde durmak için değil, düşmana atılmak için olursa kalkılmış olduğuna değer. (1918, İstanbul) (M.K.ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal,  Ankara, 1981, s. 56)

 

·        ·        ·        Gerek komutanların ve gerek erlerin bizzat düşüncelerini işleterek kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetiştirilmiş olduklarına kanaat edilmeden, bir askeri kıt’anın, bir ordunun güvenilir ve dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal,  Ankara, 1981, s. 56)

 

·        ·        ·        Harpte büyük başarıların esaslarının en başı olan müstakil faaliyet, gereken haddi aşmamış olanıdır. (1918, İstanbul) (M.K.ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal,  Ankara,1981, s. 61)

 

·        ·        ·        Bir birlik ve özellikle subaylar topluluğu yalnız iyi örnek olacak önderlerle yetiştirilir. (1918, İstanbul) (M.K.ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara, 1981, s. 64-65)

 

·        ·        ·        Memleketimizin ellide biri değil, her tarafı yıkılsa, her tarafı  ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve orada savunma ile uğraşacağız. (1920, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 82)

 

·        ·        ·        Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla  ıslanmadıkça, terk olunamaz. (1921, Polatlı) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay.Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz,  Ankara,  2000, s.419)

 

·        ·        ·        Zaferin  sırrı, orduların sevk ve idaresinde bilim ve teknik kurallarını yol gösterici olarak almaktır. (1922, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997,  s. 47)

 

·        ·        ·        Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. (1923, Kütahya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 169)

 

·        ·        ·        Gelecekte de, çetin denemelerde değerini ortaya koymaya hazır komutanlarımızın yüksek yeteneklerini korumak ve artırmak, yurt korunması ve savunması için gereken bütün araçları aralıksız sağlamak zorunluluğumuzu hiçbir gün savsaklayamayız. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 354)

·        ·        ·        Zafer, “zafer benimdir”  diyebilenin, “başarı” “başaracağım” diye başlayanın ve “başardım” diyebilenindir. (1925, Amasya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 214)

 

·        ·        ·        Cumhuriyet Orduları, Cumhuriyeti ve kutsal topraklarını güvenle koruma ve savunmaya yetenekli ve hazırdır. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 240)

 

·        ·        ·        Türk milleti ordusunu çok sever, onu, kendi idealinin harisi telakki eder.

(1931, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 303)

 

·        ·        ·        Tarihte yarılmamış ve yarılmayan cephe yoktur. (1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay.Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.318)

 

·        ·        ·        Efendiler, komutanlar, askerliğin görev ve gereklerini düşünür ve uygularken, beyinlerini siyasi görüşlerin etkisi altında bulundurmaktan kaçınmalıdırlar. Siyasetin gereklerini düşünen başka görevliler bulunduğunu unutmamalıdırlar. (1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay.Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.336)

 

·        ·        ·        Komutanların, emirleri altına verilen millet evladını, memleket vasıtalarını, düşmana ve ölüme doğru sürerken, düşündükleri tek nokta,  milletin kendilerinden beklediği vatan görevini ateşle, süngüyle ve ölümle yerine getirerek sonuç almaktır. (1927, Ankara)      (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay.Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.336)

 

·        ·        ·        Lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı  vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır. (1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay.Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.336)

 

·        ·        ·        Gerçek bilgiyi verebilecek asıl okul birliklerdir. (1918, İstanbul) (M.K.ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara,1981, s. 48)

 

·        ·        ·        Muharebede yağan mermi yağmuru o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır. (1918, İstanbul) (M.K.ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara,1981, s. 48)

 

·        ·        ·        Zaferi, milletimizin azim ve iman gücü ve TBMM ordularının süngüleri kazanmıştır. (1922, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 45)

 

·        ·        ·        Türk Milleti’nin yüce ideallerinin gerçekleşmesi için kahraman asker evlatları hep önde gidecektir. (1931, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997,  s. 302)

 

·        ·        ·        Türk Milleti hakkını, haysiyetini, şerefini tanıtmaya kadirdir. Türk vatanının bir karış toprağı için bütün millet bir vücut olarak ayağa kalkar. (1924, Kayseri) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 212)

 

·        ·        ·        Eğer mensup olduğum milletin şanı ve şerefi varsa, ben de şanlı ve şerefliyim...şan da, şeref de milletimindir. İçinizden biri çıkarda, sırf şan ve şeref için koşar, milletinden koparsa biliniz ki başınıza beladır. Millet bu gibilere asla izin vermemelidir. (1923, Uşak) (Ulus Gazetesi, 10.11.1939)

 

·        ·        ·        Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.

 

·        ·        ·        Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini gerçekleştirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkansız güvencesidir.

 

·        ·        ·        Büyük milli disiplin okulu olan Ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda  en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve dikkat edileceğine, şüphem yoktur. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 420)

·           ·           ·           Memleketimiz şu iki şeyin memleketidir: Biri çiftçi diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi yetiştirdik, çünkü topraklarımız çoktur. İyi asker yetiştirdik, çünkü o topraklara kasteden düşmanlar fazladır...bundan sonra da daha iyi çiftçi ve asker olacağız. Lakin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi  başkalarının hırsı, şanı, şöhreti ve keyfi için değil; yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı korumak içindir. (1923, Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 135)

 

·          ·          ·          Ordumuzdaki subay ve yüksek komuta heyeti birbirlerine karşı büyük bir sevgiyle, hürmetle emniyet ve güvenle bağlıdır ve üstten aldıkları emri bir namus meselesi gibi kabul ederek ifa ederler. (1922, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 271)

 

·          ·          ·          Dünyanın hiç bir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.

 

·          ·          ·          Sizin gibi komutanları, subayları, er ve erbaşları olan bir milletin yabancı eller altında köle olması mümkün değildir. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, C.IV, Ankara, 1991, s. 436)

 

·          ·          ·          Askerlik hayatımda bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel idare edilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm. (1922, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 270)

 

·           ·           ·           Memleket evlatlarını, vatanın savunması için ölüme sevk etmek sorumluluğunu üzerine alan ve aynı zamanda onların önünde göğsünü düşman kurşunlarına geren subaylardır, komutanlardır. (1923, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 339)

 

·          ·          ·          Bu milletin evlatlarının fedakarlıkları, kahramanlıkları için kıyaslanacak örnek bulunamaz...

 

·          ·          ·          Böyle evlatlara ve böyle evlatlardan oluşan ordulara sahip bir millet elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün anlamıyla korumayı başaracaktır. Böyle bir milleti bağımsızlığından mahrum etmeye kalkışmak boş bir hayaldir. (1921, Ankara)(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 197)

 

 

·          ·          ·          Ordu insanca, bağımsız yaşamaktan başka amacı olmayan milletiyle aynı ülküyü paylaşan ve sadece milletinin emrinde olan öz evlatlarından oluşan saygıdeğer ve kuvvetli bir topluluktur. (1922, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,  Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 261)

 

·           ·           ·           Ordumuz babalarına ve atalarına layık evlatlardan meydana geldiğini göstermiştir. Bundan sonra ordumuzu daha mükemmel hale getireceğiz. Bu da  ordunun refah ve saadetini sağlamakla olacaktır. Subaylarımızı hayat kaygısı içinde bırakmak asla doğru olmaz. Hayat dediğimiz zaman savaş meydanlarında terk edeceğimiz hayatı kastetmiyorum. Bizim subaylarımız savaş meydanlarında hayatlarını büyük bir olgunluk ve iftiharla vermeye hazırdırlar. Hayattan amacım gerek kendilerinin, gerekse ailelerinin dert ve sıkıntılardan kurtularak  refahlarını temin etmektir. Etmeyen bir millet en önemli noktada hata yapmış demektir. Fakat  milletimiz subaylarının, askerlerinin ve devlet makinesini işleten memurlarının refahını elbette dikkate alacaktır. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 94)

 

·          ·          ·          Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur : Milleti savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Lakin, milletin  hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.

 (1923, Adana) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 128)

 

·          ·          ·          Savaş, nihayet meydan savaşı sadece karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan savaşı milletlerin bütün varlıklarıyla,  bilim ve teknik alanındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle kısacası bütün maddi ve manevi güç ve nitelikleriyle ve her  türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir sınav alanıdır. Bu alanda, milletlerin gerçek güç ve kıymetleri ölçülür. Sonuçta  yalnız maddi güçlerin değil, bütün güçlerin özellikle ahlaki ve kültürel gücün üstünlüğü kesinlikle ortaya çıkar. Bu sebeple meydan savaşında yenilen taraf milletçe ve memleketçe, bütün  maddi ve manevi varlığıyla  yenilmiş sayılır. Böyle bir sonucun ne kadar feci olabileceğini tahmin edersiniz. Yok oluş sadece savaş alanındaki orduya ait olamaz. Aslında, ordunun mensup olduğu millet feci sonuçlara uğrar. Tarih, birtakım boş hayallerle, başlarındaki hükümdarların, hırslı politikacıların oyuncağı durumuna düşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı bu çeşit feci sonuçlarla doludur.

 

·          ·          ·          Türk Vatanı’nı ele geçirmek fikrini, Türkü esir etmek hayalini genel, büyük bir ideal haline getirmeye çalışanların layık oldukları kötü sondan kurtulamadıklarını gözlerimizle gördük... kendilerine bir milletin geleceği emanet edilen adamlar, milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine milletin gerçek ve ulaşılabilir çıkarları yolunda kullanmakla yükümlü olduklarını  bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi ele geçirmek ; o memleketin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. Bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe, bir milletin azmi ve iradesi kırılmadıkça, o millete egemen olmanın imkanı yoktur. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 179)

 

·          ·          ·          Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri millet kararı, diğeri  en elim ve güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olma niteliğini kazanan ordumuzun kahramanlığı ; bu iki şeye güvenir.

Bu ordular tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, fedakarlıklar göstermiştir. Şanlı zaferler kazanmıştır. Millet ve memleketin gerçekten minnet ve teşekkürüne hak kazanmıştır.

 

·          ·          ·          ...Türkiye en zayıf zannedildiği bir zamanda ordusu sayesinde en kuvvetli olduğunu ispat etmiştir. Ordumuz vatan içinde zafer kazanmıştır. Bu durum Türkiye’nin olağanüstü gücünün, yüce kararlılığının ve ölmez varlığının en belirgin delilidir. Düşmanın vatan içine girmiş olması düşman lehine birçok durum ve sebepler doğurur. Bütün bu güçlükleri aşarak düşmanı vatan içinde yenmek, ortadan kaldırmak başlı başına bir varlık, büyük bir kuvvet eseridir. Vatan içinde yenilginin sonucu son derece kötüdür, tehlikelidir. Bu gerçeği doğrulayan yakın ve uzak tarihi örnekler çoktur.

 

·          ·          ·          ... Hepimiz için asıl olan, ulusun, vatanın güvenliği ve her türlü endişe ile korkudan uzak olmasıdır. Yurdu savunmak ve ulusun yüksek çıkarlarını korumakla yükümlü olan komutanlar, sahip oldukları bütün kuvvetleri ve bütün araçları en önemli hedefler üzerine toplamalıdır.

 

·          ·          ·          ... Arazinin ve birtakım durumların, şartların, olağanüstü fırsatların savaşın sonucu üzerindeki etkileri inkar edilemez. Fakat daima arzu edilen emniyet ve güvence, sayıca üstünlük ve değerdir. Türkiye bütün düşmanlık dünyasına karşı kazandığı maddi ve manevi zaferlerle ölmez bir varlığa sahip olduğunu ispat etti...benim için ordumuzun değerini ifade de tek karşılaştırma şudur : Türk ordusunun bir birliği dengini mutlaka yener, iki katını durdurur. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını milletimizin yaratılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Fakat bu değeri mutlaka korumak lazımdır. Bunu, askeri bir esas, bir kural olarak gözönünde tutmalıdır... Bu değer korundukça, teşkilatımızı, eğitim ve öğretimimizi bu hedef ve amaca yönelttikçe, Türkiye’nin her türlü saldırıdan, taarruzdan korunmuş olacağına ve korunacağına kimsenin şüphesi kalmaz.

 

·           ·           ·           Kesin sonuç daima taarruzla alınır. Ancak savunma ile de yerine getirilen birçok görev vardır. Bu noktada bütün arkadaşlarımın  dikkatlerini bir noktaya çekmek isterim. Kesin sonuç istenilen zaman gelmeden önce, gerçek ve ciddi taarruz zamanından önce birliklerin muharebe güçlerini azaltmaktan, sayısını eksiltmekten kaçınmak lazımdır. Bunun için taarruz, savunma, oyalama muharebesi ve kesin muharebenin niteliği, uygulanacağı zaman ve durumun seçilmesi konusunda arkadaşların zaten var olan kendine güvenleri korunmalıdır. Buna teorik ve pratik işlerimizde çok dikkat etmeliyiz. Bir de alınan görev ile yapılacak askeri faaliyetin ciddi bir ilişkisi vardır. Bunun için görev verenlerin, görev alanların kullanacakları araçların, uygulanacak askeri faaliyetlerin belirlenmesinde tereddüde düşmelerine neden olmamaları gerekir. Amacın açık olarak belirtilmesi çok önemlidir. (1924, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 173-176)

 

·          ·          ·          Memleketin genel hayatında orduyu siyasetin dışında tutmak prensibi, Cumhuriyetin daima dikkat ettiği önemli bir noktadır. Şimdiye kadar takip edilen bu yolda; Cumhuriyet orduları vatanın güvenilir ve sağlam koruyucusu olarak saygınlığını muhafaza etmiştir. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 348)

 

·          ·          ·          Bütün Taarruz muharebelerinde her şeyden önce piyade sınıfı, özünde bulunan taarruz ruhunu daima geliştirmelidir. Her ne pahasına olursa olsun düşmanın üzerine atılma fikri bütün tutum ve davranışlarına egemen olmalıdır. (1908, İstanbul) (M. K.  ATATÜRK, Bölüğün Muharebe Eğitimi, Ankara, 1995, s.42)

 

·          ·          ·          İnsanların saygısını, itaatını kendinden maddi değil manevi olarak üstün olanlara göstermesi insanlık ruhunun gereklerindendir. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit Ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara,1981, s. 45)

 

·          ·          ·          Ordunun esenliğini yürekten düşünen namuslu ve ahlaklı insanlar ikiyüzlülükten uzaktır. (1918, İstanbul) (M.K. ATATÜRK, Zabit Ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara,1981, s. 46)

 

·          ·          ·          Askerlik sadece yazışma işlerini yürütme değil insanların sevk ve idaresi sanatıdır. (1918, İstanbul) (M.K. ATATÜRK, Zabit Ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara,1981, s. 53)

 

·          ·          ·          Astların hareket özgürlükleri keyfi hareket rengini almamalıdır. Savaşta büyük başarının temeli olan bağımsız hareket, gerekli sınırları içinde olanıdır. (1918, İstanbul) (M.K. ATATÜRK, Zabit Ve Kumandan İle Hasbıhal, Ankara,1981, s. 61)

 

·          ·          ·          Ordumuz hayat ve onur mücadelesinde milletin amaçlarının tek dayanak noktasıdır. (1920, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 16)

 

·          ·          ·          Aklı eren, yurdunu seven, gerçekleri gören kimselerden düşman çıkmaz. (1923, Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 134)

 

·          ·          ·          Askeri harekat, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha seri hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (1922, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.III, Ankara, 1997, s. 61)

 

·          ·          ·          Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir, ileri! (1922, Dumlupınar) (Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1991, s. 473)

 

 

ATATÜRK’ÜN EĞİTİM-ÖĞRETİM İLE İLGİLİ VECİZ SÖZLERİ

 

·          ·          ·          Okullarda  öğretim  vazifesinin  güvenilebilir   ellere  teslimini,  memleket  evladının,  o  vazifeyi kendine  hem   bir  meslek,  hem  bir  ideal  sayacak  üstün  ve  saygıdeğer  öğretmenler  tarafından  yetiştirilmesini  sağlamak  için   öğretmenlik,   diğer  serbest   ve  yüksek  meslekler   gibi,  derece  ilerlemeye   ve  her   halde  refah   sağlamaya  uygun  bir  meslek  haline   getirilmelidir. Dünyanın   her  tarafında  öğretmenler   insan  toplumunun  en  fedakar  ve  saygı  değer  unsurlarıdır. (1923, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 317)

 

·          ·          ·          Millete gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü iliminden, keşiflerinden, geliişmelerinden yararlanalım, ama unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorundayız. (1923, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 145)

 

·           ·           ·           Milletleri  kurtaranlar   yalnız  ve  ancak  öğretmenlerdir. Öğretmenden   eğiticiden   yoksun  bir  millet  henüz  millet  adını  almak  kabiliyetini  kazanmamıştır. Ona  basit  bir   kitle  denir,  millet  denemez. Bir  kitle  millet   olabilmek  için   mutlaka  eğiticilere,   öğretmenlere  muhtaçtır. (1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 243)

 

·          ·          ·          Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, ilkbal nurusunuz. Yurdu asıl nura gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim ve kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz.  (1922, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 45-46)

 

·          ·          ·          Türkiye’nin eğitim ve öğretim tutumunu her katında, tam bir açıklıkla hiçbir  bocalamaya yer vermeden saptamak ve uygulamak gerekir; bu tutum, her anlamıyla ulusal bir nitelikte olacaktır. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 347)

 

·          ·          ·          Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkar edemez. (1927, Ankara) (M. K. ATATÜRK, Nutuk C.2. (Belgeler), Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, İstanbul 1967. s .928)

 

·          ·          ·          Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün mana ve şekliyle uygar bir toplum haline getirmektir. İnkılaplarımızın ana ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir. Şimdiye kadar beyinleri paslandıranlar, uyuşturanlar olmuştur.

 

·          ·          ·          Uydurma hikayeler ve boş fikirler kafalardan tamamen çıkarılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyinlere gerçeğin nurlarını sokmak imkansızdır. (1925, Kastamonu) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 224)

 

·          ·          ·          İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, gerçek nitelikleriyle medeni ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır. (1923, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 71)

 

·          ·          ·          Yüksek bir insan toplumu olan Türk Milleti’nin tarihi bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaratılıştan gelen zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu sürekli olarak ve her türlü vasıta ve önlemlerle besleyerek geliştirmek milli ülkümüzdür. (1933, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.I, Ankara, 1997, s. 317)

 

·          ·          ·          Cumhuriyet’in temelinin laik bir dünya görüşüne dayalı olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Zira Türk halkı teokratik yönetimden çok ızdırap çekmiştir. Geri kalışının nedenleri arasında bunun önemli bir yeri vardır. (1930, Kırklareli) (Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi,  Ankara, 1999, s. 437)

·          ·          ·          Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefine, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran fikir ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, feyizlidir, muhteremdir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi diğerine muhtaçdır. Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz, bu iki ordunun ikisi de hayatidir. Yalnız siz, irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, sizler ölen ve öldüren birinci orduya niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten  bir orduya mensupsunuz.

 

·          ·          ·          Bir millet, irfan ordusuna sahip  olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun elde ettiği kazançlar sönük kalır. Milletimizi gerçek kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce, büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluğunda bulunduğumuzu inkar edemeyiz. (1923, Kütahya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 167)

 

·          ·          ·          Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip etmeye söz vermişsiniz. İşte ben özellikle bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar yorulmadan ne demek ? Yorulmamak olur mu ? Elbette yorulacaksınız Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani, yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz...dinlenmemek üzere yürümeğe karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan yorulmadan yürüyecektir. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997,

s. 327)

 

·          ·          ·          Eski hocalar nasıl dini esastan hakim olmuşlarsa öğretmenler de ilim esasından kazanmaya başladıkları hakimiyeti sonuçlandırsınlar. Bununla öğretmenlik mesleği gerçek yücelme devrine dahil olacaktır.

 

·          ·          ·          Öğretmenler her  fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. (1927, İstanbul) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 226)

 

·           ·           ·           Dünya’da her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlmin ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız; ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının sonuçlarını idrak etmek ve gelişmesini  zamanında takip etmek şarttır. Binlerce yıl önceki kuralları, bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette  ilmin ve fennin içinde olmak değildir. En önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir.

 

·           ·           ·           Eğitimdir ki, bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir ulusu esaret ve sefalete terkeder.

 

·          ·          ·          Milli eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık bir karışıklık ve yanlış anlama olmamalıdır.Bir de milli eğitim esas olduktan sonra onun dilini, usulünü, vasıtalarını da ulusal yapmak zorunluluğunu tartışmak gereksizdir. Milli eğitim ile geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç beyinleri bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak lazımdır. (1924, Samsun) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997,

s. 202-207)

 

·          ·          ·          Öğretmenler; yeni nesli  Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin becerinizin ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet: fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister.Yeni nesli, bu özellik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir.

 

·          ·          ·          Öğretmenler ! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı şekilde bütün öğretim basamaklarındaki eğitimleri uygulamalı olmalıdır.Yurt evladı, her öğrenim basamağında, ekonomik hayatta başarılı, iz bırakan, eser sahibi olacak şekilde bilgilerle donatılmalıdır. Ulusal ahlakımız, çağdaş esaslarla ve hür fikirlerle artırılmalı ve takviye olunmalıdır. Bu çok mühimdir, bilhassa nazarı dikkatinizi çekerim. Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır. 

Arkadaşlar ! yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasi, idari inkılaplar sizin, sayın öğretmenler, sizin sosyal ve fikri inkılaptaki başarınızla pekiştirilecektir. Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür “ nesiller ister. (1924, Ankara) ( Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 178)

 

·          ·          ·          Devlet bünyesinde yüzyıllar boyu derin idari ihmallerin neden olduğu yaraları iyileştirmede verilecek emeklerin en büyüğünü hiç kuşku yok ki  irfan yolunda göstermemiz lazımdır. Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim yöntemlerinin milletimizin geri kalmasında en önemli etken olduğu kanısındayım. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaratılışımızla hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün  etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve milli tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir.

 

·          ·          ·          Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür ortamla uyumludur. O ortam milletin karakteridir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile ters düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele etme gereği; milli  düşünceleri büyük bir olgunlukla  her karşıt düşünceye karşı şiddetle ve fedakarlıkla savunma zorunluluğu öğretilmelidir. Yeni neslin milli ruhuna bu özellik ve yeteneklerin aşılanması çok önemlidir. Sürekli ve müthiş bir mücadeleden ibaret olan hayat, bağımsız ve mutlu olmak isteyen her milletten bu özellikleri şiddetle istemektedir.       Gelecek için hazırlanan vatan çocuklarına, hiçbir güçlük karşısında baş eğmemelerini; sabır ve metanet ile çalışmalarını; çocuklarımızın anne ve babalarına da yavrularının öğrenimlerini tamamlamaları için  her fedakarlığı göze almalarını tavsiye ederim. Büyük tehlikeler önünde uyanan milletlerin ne kadar sebatkar olduklarını tarih doğrulamaktadır. Silahıyla olduğu gibi aklıyla da mücadele etmek zorunda olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 21)

 

·          ·          ·          Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. Memleketi, milleti kurtarmak  isteyenler için, çalışkanlık, iyi niyet, fedakarlık gerekli olan niteliklerdir. Fakat bir toplumdaki hastalığı görmek, onu tedavi etmektoplımsal hayatı çağın gereklerine göre geliştirmek için, bu nitelikler yeterli gelmez; bu niteliklerin yanında ilim ve fen lazımdır.

 

·          ·          ·           İlim ve fen çalışmalarının merkezi okuldur. Bundan dolayı okul lazımdır. Okul adını hep beraber hürmetle, saygıyla analım.

 

·          ·          ·          Okul genç beyinlere; insanlığa hürmeti, millet ve memleket sevgisini, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilecek en uygun, en güvenli yolu belletir. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. bunu sağlayan okuldur. Ancak bu şekilde her türlü girişimin mantıklı sonuçlara ulaşması mümkün olur.

                       

·          ·          ·          Milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olcaktır. Okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzellikleri ile gelişir.

 

·          ·          ·          Milli Eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur. Bu zafere ulaşılması için hepimizin tek vücut ve tek düşünce olarak esaslı bir program üzerinde çalışması lazımdır. Bence bu programın iki önemli noktası vardır: a-Sosyal hayatımızın ihtiyaçlarına uyumlu olması,  b- çağın gereklerine uygun olmasıdır.

 

·          ·          ·          Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz.memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile olan bağlarımızı kopartamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, çağdaş bir millet olarak medeniyet düzeyinin de  üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur.  İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.

 

·          ·          ·          Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, boş inançların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. Geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Böyle milletler, hayata geniş açıdan bakan milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur.

 

·          ·          ·          Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir.Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz... yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal hayatta faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkarlara sahip olur. Elbette milli dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu dereceye çıkarmak için yüksek meslek sahiplerini de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da aynı öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz.

            Hanımlar, Beyler ! (Öğretmenler)

            Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımızı aynı eğitimden geçirerek yetiştireceğiz. Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sınırı ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: Milletine,Türkiye Devleti’ne,Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşman olanlarla mücadele sebep ve vasıtaları ile donatılmayan milletler için yaşama hakkı yoktur.

            Hanımlar, Beyler ! (Öğretmenler)            Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve mutlaka kazanacaksınız.. (1922, Bursa) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 46-50)

 

·          ·          ·          Muhterem Gençler, hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır. Kazanmak, yenilmek. Size, Türk Gençliği’ne terk edip bıraktığımız vicdani emanet, yalnız ve daima kazanmaktır ve eminim daima kazanacaksınız. Milleti yükseltmek için  yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda kesinlikle tereddüt etmeyin. milleti yükseltmek için dikilecek engellere hep birlikte engel olacağız. bunun için beyinlerinize, irfanlarınıza, bilgilerinize, gerekirse bileklerinize, pazularınıza, bacaklarınıza başvuracak, fakat sonuçta mutlaka ve mutlaka o amaca varacağız... Bu millet, sizin gibi evlatlarıyla layık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır. (1923,Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C.II, Ankara, 1997, s. 137)

 

 

 

 
  Toplam 8961 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol